Çok konuşuluyor; bazı ilaçlar, birtakım ilaçlar, önemli ilaçlar, ithal ilaçlar bulunamıyor deniyor. Neden bulunamıyor sorusunu duyunca taraflar birbirini işaret ediyor. Bulunamayan ilaç kümesinin büyüklüğü konusunda da rivayet muhtelif. 500'ü aştı diyen var, 144'de duran var. Arada bu kadar büyük fark olur mu diyen yok.
Bir de şu işin aslını anlatan yok. Suçlamaları bir yana bırakın, oluşan sistemi veya varsa sistem dışı ayak oyunlarını, göz boyayıcı ses yükseltmelerine sapmadan, şöyle sakince bir anlatıp herkesin görüp anlayacağı ve kendi kararını vereceği şekilde ortaya koyan yok.
Şakası yok bu işin.. Sürekli kullanmak zorunda olduğu yaşamsal ilaçlarını temin edemediği için Azrail'in soluğunu ensesinde hisseden hastalar var. Nereden biliyorsun diyeniniz çıkar mı? O sorunun cevabı şu; olmadığını siz nereden biliyorsunuz? Birkaç eczacıya sorun isterseniz..
Nihayet konuya derinliğine yaklaşan bir yazıya rastladım birkaç gün önce.
Habertürk Gazetesi yazarı Muharrem Sarıkaya doktorunun yazdığı "Depo Medrol" isimli ilaca ha deyince ulaşamayınca, kendi deyişiyle "düşüyor eczane yollarına". İlacın perakende fiyatı 8.24 TL ve fakat ortada yok.
Bir kutu ilaç peşinde devrialem..
"Sanırım Ankara’daki eczanelerin yarısını taradım; sonunda 'bir başka hastanın ihtiyacı kalmadığı için iade ettikleri' arasında olan Depo Medrol’e ulaştım" cümlesi ile anlatıyor yaşadıklarını. Bu arada dikkatinizi çekerim 8 liralık ağrı kesicinin peşinde Ankara'daki eczanelerin yarısını tarayan kişi, önemli bir gazeteci ve iktidara yakın olduğu söylenen bir gazetenin köşe yazarı..
Sarıkaya'nın ilaca ulaşma öyküsünden sonra konu çok daha ilginçleşiyor. Sanki heyecanlı bir polisiye öykünün içinde, kahramanımızla birlikte soluk soluğa takip ediyoruz şaşırtıcı olayları.. Abartıyor muyuz? Buyurun o halde, söz Sarıkaya'da;
Nerede bu ilaçlar..?
"Eklemime enjekte etmesi için gittiğim doktoruma ilaç bulma serüvenimi anlattığımda, “Yine şanslısın, piyasada hiçbir ilaç yok” tespitiyle karşılaştım.
Ağrının biraz azalmasının verdiği rahatlıkla TBMM’nin yolunu tuttum.
Kader bu ya kuliste Sağlık Bakanlığı’ndan yetkili biriyle karşılaştım.
Yaşadıklarımı anlattım, demesin mi “Bunlar yalan… O ilaç piyasada bulunmayanlar listesinde değil ki…”
Sözlerini anlamadım, “Ankara’daki eczanelerin neredeyse yarısını gezdim, hepsi mazoşist olup ağrı çekmemi istediği için mi ilacı vermiyor? Yoksa sizin listede varsa her yerde vardır anlayışında mısınız?” dedim…
Güldü bir iki yeri aradı sonunda WhatsApp üzerinden gelen mesajdaki bilgisayar ekran alıntısını gösterdi.
Veriye göre 3 bin 345’i depolarda olmak üzere, Ankara’daki eczanelerde bu ilaçtan 31 bin 309 adet gözüküyordu.
Verilerine göre, Ankara’daki toplam eczane sayısı 1800 olduğuna göre, her eczanede ortalama 17 adet bu ilaçtan olmalıydı...
Madem sistemi görüyor, bunların hangi eczanelerde olduğunu da bilmesi gerekiyordu; listeyi istedim, “yollarız” dedi ama o veriler bir türlü gelmedi."
Kağıdın üstünde, bilgisayar ekranında sadece Ankara'da bu ilaçtan 31 bin 309 tane varmış..!
İşte şimdi en önemli kısma geliyoruz. İlk defa içerden biri, bir sivil toplum örgütü yöneticisi tane tane anlatıyor işın aslını esasını ve fakat “Sakın bunları benim ağzımdan yazma, ecza depoları ve Bakanlık ile başımı belaya sokma” uyarısını ihmal etmeden..
İşin aslı..
Devam edelim bakalım işin aslı astarı neymiş? Sarıkaya devam ediyor aktarmaya..
"Dönüp eczacı arkadaşlarımı aradım.
Onlar da beni bu işi bildiğine inandıkları bazı sivil toplum örgütlerine yönlendirdi.
Dediler ki:
1- İlaçta devlet sübvansiyon uyguluyor ve Euro’yu bu nedenle 2.68’e sabitledi. Bu kur üzerinden halkımız ilacını alıyor. Ancak kur artınca bu rakamın 3.60’a çıkması bekleniyor; Sağlık Bakanlığı buna ilişkin kararını 15 veya 21 Şubat’ta açıklayacak.
2- Bu tarihe kadar kimse elindeki ilacı piyasaya sürmek istemiyor. Herkes bekletiyor; 5 bin kalem ilaçta inanılmaz bir yokluk yaşanıyor.
3- Aslında Sağlık Bakanlığı, İlaç Takip Sistemi üzerinden hangi depo veya eczanede bu ilaçtan var tespit edebilir. Ama üzerine gitmiyor. Ayrıca tespit etse de o eczanede, o ilacın olduğunu kimse kanıtlayamıyor.
4- Çünkü depo bir eczaneye ilacı çıkarmış, yani yollamış gibi gösteriyor; oysa yollamıyor yolda, arafta bekletiyor. Eczaneye çıkış yapılmış gibi gösterilen ilaç ne zaman zam gelirse o zaman sanki eczane kendisine iade etmiş gibi arafta beklettiği ilacı kağıt üzerinde geri çekiyor. Zammı koyup eczanelere yeniden yolluyor.
5- Eğer bir tedbir alınacaksa depodan çıkmış ilaçlar, iade edilse de zamdan yararlanamaz diye bir karar alınsın. Bakın bir tek sorun kalmaz…
6- Ayrıca Türkiye’de ilaç yurt dışından ucuz olduğu için bütün kanser ilaçları buradan alınıp yurt dışına çıkarılıyor ve orada satılıyor. Kanser hastaları ilaç bulamaz hale geldi.
Dedim ki bir zamanların, yağ, tüp, gaz olayına benzeyen vurguna karşı neden önlem alınmaz?
Demez olaydım…
“Sakın bunları benim ağzımdan yazma, ecza depoları ve Bakanlık ile başımı belaya sokma” demesin mi?
Araya da bazı eczacı dostlarımı koyup ısrarını sürdürmesin mi?
Bu kez eczacı dostuma sordum, “Bana baştan yalan mı söyledi de yazmamı istemiyor?”
Her bir kelimesinin doğru olduğunu söyledi, “Bunları ben de bizzat yaşıyorum ve biliyorum” dedi.
Herkes tarafından bilinen ama hiç kimsenin konuşmak istemediği kasabanın sırrı gibi olaya tanıklık ettim."